Teşekkürler AKP!

CV ve niyet mektubu

bu yazı 16 yıllık akp iktidarının bize öğrettikleri, yaşattıkları ile ilgilidir. akp iktidar partisi olmadan evvel inançlı bir kimse idim. akp’nin din tüccarlığına dayanan liberal muhafazakar tutumları bana sorgulamayı, sorgulamadan inanmamayı öğretti. bu arada üniversiteye baş örtüleriyle giremeyen kadınların da yanındaydım. hiç kimse bir kadına ne giyeceğini söyleyemezdi çünkü. bir kadın kendini nasıl rahat hissediyorsa o şekilde giyinebilmeli ve var oluş biçimiyle her yerde bulunabilmeliydi. siz kimsiniz, kendinize geliniz. ister götünü açar ister başını kapar. size ne? idi. tecavüz edemezsin, taciz edemezsin, eve tıkamazsın, okul kapısında alıkoyamazsın. akp oluşumunun binlerce insanı dinden çıkardığını, materyalizmin yapamadığını yaptığını iddia edebilirim. birçoklarına dini sorgulatmıştır, bu önemlidir. o ve onlar ne ise ben o olmamalıyım benzeri bir hisse kapılmamak elde değildi. gözlerinde salt öfkeyi, nefreti gördüm, dilinden öfkeyi ve nefreti pür işittim. ondan olmayanı öyle bir sevmedi ki bana daha çok sevmeyi, kucaklamayı ve hatta görmeyi öğretti. türkiye ortadoğu’nun batısıdır ve kürdistan bir kan gölüdür. sayesinde ihmalden ölmek gibi fitratlarımız olduğunu öğrendik, kaç çocuk yapmamız gerektiğini, tecavüz suçundan yargılanırken kravat takıp iyi halden salınıverilmeyi öğrendik. hangi kötü adam canı istediğinde kravat takmaz ki? hepsi kravatlı ceketli. hepsinin elinin alında medya kanalları, önlerinde mikrofonlar. şişkin maaşları, yedi cedlerine yetecek banka hesapları, altından çeşmeleri, ısıtıcılı klozetleri. tankların önlerine sürer sizi. bombaların patlamasına bile alışmıştı bu insanlar. asgari ücretin yeni 1500 olduğu yerde biberin 15 liraya varan fiyatına rağmen, 4 liraya yaklaşan dolara rağmen isyan etmeden itaat ile her şey yolundaymış gibi davranabildi bazı insanlar. zulümün karşısında susan dilsiz şeytan değil miydi?

ama biri ona ölümlü olduğunu hatırlatmalı; organik, her gün çürümekte olan organik bir madde olduğunu. her zaman o kadar kızgındır ki mutlu olduğunda nasıl gülümsediğini bile merak ettiğim oldu. bu dünya kimseye kalmadı, kimse bu dünyadan bir kum tanesi bile götüremedi ama zamanla o insanlar kum oldu.

“ömrümüzün en güzel yıllarına patlayanın ne evinde bir ayna var ne içinde bir yürek/ gençliği haybeye yenmiş yorgun ve yalnız nesil, birbirini buldukça düşmedi, düşmeyecek”

demokrasiye hiç inanmadım, faşizm ailede başlıyordu ve her aile bir pre-devlet idi nitekim. kasım 2016 senesine kadar hiç oy kullanmadım. akp iktidarının silah, barınma, sağlık yardımı yaptığı işid’in bombalı eylemleriyle aramızdan ayırdığı dostların yerine oy kullanmak sorumluğunu böylelikle, ilk defa akp sayesinde hissetmiş oldum. beni dinden çıkaran akp iktidarı bu kez beni anarşizmden çıkarmıştı. 16 nisan 2017 referandumu ikinci oy kullanışım oldu, bu sebeple ocak dışıyım.

bilirsiniz, ezberlemişsinizdir oy kullanmanın neden serbest bir eylem olduğunu. ve bir başka cümleyi daha: devletin bireyin şiddetine suç, kendi şiddetine ise hukuk adını verdiğini. sonra okunan cümleler; sol memenin altındaki cevahirin kararmasına asla ve kat’a müsaade edilmemesi gerektiği ve korkunun sofrasında yılgınlık yememesi gerektiği. sonra seyit rıza konuşur balkondan, oğlu gözlerinin önünde asılacaktır: “Ben sizin yalanlarınızla ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.” der, diyecektir.
-idam gelirken… bir diğeri “Sizi tanımıyorum! Sizin yasalarınızı, nizamınızı, kuvvete dayanan yetkinizi tanımıyorum! Bu yüzden asın beni!” der, demiştir ve onu idam dahi edememişlerdir. ölüsünü bulduklarında acizliklerinden eminim kırılmışlardır.

demokrasinin demosu heyecanla oynanır iken seçimi kazanmak için kendilerine her yolu mubah kılıp yapacağınızı yaptınız ve halkın yüzde ellisinin içine sinmeyen, şaibeli bir seçim oyununu daha tamamlamayı başardınız. içiniz, seçim düzenlemiş olmanızın verdiği rahatlıkla huzurlu, ama bu; yeterince inanırsanız bile bunun demokratik bir seçim olabileceği anlamına gelmeyecektir hiçbir zaman. tarihe not düşülsün.
insan kendine yalan söyleyebilir.
madem böyle yapacaktın, seçim kampanyaları için neden o kadar para harcadın? bilbordlar, broşürler, mitingler, oy pusulaları hep para. çıksaydın ak sarayının balkonuna -minareyi çalan kılıfını hazırlar misali sultanlığını ilan etmeden önce sarayını yaptırdı adam- kendini direkt, lafı dolandırmadan başkan ilan etseydin. neyin demokrasisi bu? ha biz de sokağa çıksaydık, sonra sen emri verseydin de bizi sokak ortasında tarasalardı. sonra kalanlarla devam etseydin daha ucuz ve olurlu olurdu. neyse yapmayacağın şey değil nasılsa.

akıl hastanelerinden başlayacak yangın. ve devrim televizyonlarda yayınlanmayacak çünkü televizyonların da çağı geçecek. ve hastalıklı şu mevcut sisteme eklemlenmiş olmayı normal olmanın bir ölçütü olarak görenler, ilaçlarını almamış deliler ile karşı karşıya gelecek. dışarısı da bir içerisidir ve gitmek eylemi gidiyor olmayı düşündürten bir yanılsamadan ibarettir.

benim, omuzlarımın üstündeki başımdan gayrı başım yoktur. başkanım, önderim yoktur. dinim sevgidir. yolum barıştır. isteyene elbette başkanlık edebilirsin ama ben seni tanımıyorumdur.

1 Comment

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s